TASFİYECİLİĞE KARŞI MÜCADELEDE İBRAHİM KAYPAKKAYA

MLKP MK imzası altında, yarım asırlık bir komünisti düşman karşısında hedef haline getiren, manipülasyon ve inkar dolu, utanç verici bir açıklama yayımlandı. Bu açıklama MLKP tarihinde bir ilkti. Tasfiyeci kliğin manipülatif, bozguncu, karşı devrime hizmet eden zihniyetini ve konumlanışını açık seçik ortaya koydu. 

Tasfiyeci klik; merkezi politik yayın organları, yasal parti ve dernekler dahil, hiçbir demokratik kurumun böyle bir açıklama yapmayı kabul etmeyeceğini bildiğinden olsa gerek, açıklamayı kendi imzasıyla yaptı. Kendilerini gizlerken,  yarım asırlık yoldaşlarını teşhir etmekte sakınca görmedi. 

Adanmış bir komünistin, bir devrim gazisinin, bir yoldaş devrimcinin bir çırpıda faşizmin hedefi haline getirilmesi, sorunu artık bir yönetememe ya da tarz sorunu olmaktan çıkarmıştır. Tasfiyeci kliğin içine girdiği, hatalarının sorumluluğunu alamama çukuru devrimci güvenilirliğini de şaibeli bir hale getirmektedir. 

Bunun doğal sonucu, tasfiyeci kliğin hezeyan dolu iftiralarına ve teşhircilik suçuna birkaç kişi dışında kimsenin destek vermemesi oldu. Devrimci demokratik kamuoyu ve MLKP kitlesinin neredeyse tamamı yapılana tepki gösterdi. Tasfiyeci klik, küçük bir azınlık olduğu ve MLKP'yi temsil edemediği gerçeğini kendi yaptığıyla ispatladı.

Artık şu gerçek açıkça görülüyor: Komünist hareketin, yüz binleri bulan kendi kitlesini örgütleyememe sorununun baş sorumlusu tasfiyeci kliğin kendisidir. Kendi kendini suçüstü yaptığı bu anlayış ve konumlanışıdır. Tasfiyeci klik hedef saptırıyor. Fakat ağacın kurdu kendinde.

 Tasfiyeciliğe karşı mücadelede klavuz İbrahim Kaypakkaya devrimciliğidir!
Komünist hareket ve birleşik devrim cephesi, MLKP saflarında uç veren bu karşı devrimci zihniyet ve konumlanışa karşı bilinç ve mücadele düzeyini büyütmeli, tutum sahibi olmalı. Tasfiyeci anlayış ve bu anlayışa çanak tutan zihniyet mutlak suretle tecrit edilmelidir. Bu mücadelede herhangi bir kararsızlık ya da umutsuzluğa yer yoktur. Aksi takdirde komünist hareket, tasfiyeciliğin yol açacağı yeni ve daha ağır başarısızlık ve suçlarla yüz yüze gelebilir.

Devrimci komünistler sessizliği, kayıtsızlığı değil, Kaypakkaya devrimciliğini örnek almalı! Teşhirciliğe, manipülasyona, burjuva entrikalara karşı İbo'nun ideolojik netliğini, militanlığını kuşanmalı. Devrimci tarihe, komünist değerlere böyle sahip çıkmalı!

Bu vesileyle; İbo'nun, Perinçek ve Şafak tasfiyeciliğine dair tespitlerinin bir kısmını sitede yayınlıyoruz. İbo, devrimcileri, demokratları ve komünistleri uyarıyor. Bugün yaşanan ve/ya yaşanabilecek suçlara kendi döneminden ışık tutuyor.  

Not: Metin, İbrahim Kaypakkaya Seçme Yazılar - Umut Yayıncılık adlı kitaptan alınmıştır. Ara başlıklar İbrahim Kaypakkaya'ya aittir.

-BİRLİK MÜCADELE ZAFER-


26 NİSAN 1971 SIKIYÖNETİMİ VE ÖRGÜTSEL AYRILIK

Marksist-Leninistler, burjuva önderliğin iflah olmayacağına sıkıyönetimden birkaç ay önce kanaat getirmişlerdi. Fakat burjuva önderliği tecrit etmek, militan kadroları Marksist-Leninist ilkeler etrafında toplamak için henüz yeterli bir mücadele verilmemişti. Ayrıca proleter devrimciler, düşüncelerini pratiğe uygulamak için gerekli çalışma imkanını henüz bulamamışlardı. Hem burjuva önderliğe karşı doğru ilkeler etrafında mücadeleyi sürdürmek, hem de doğru ilkelerin pratiğe uygulanması için çalışmak gerekiyordu. Marksist-Leninist kadrolar da, revizyonizme karşı mücadelenin ve pratik faaliyetin içinden çıkacaktı. Sıkıyönetim, eski çalışma tarzını yerle bir etmişti. Bu darbe bazı kadroların aklını başına getirebilir, burjuva önderliğin revizyonist çizgisini kavramalarına hizmet edebilirdi. Bu amaçlarla Marksist-Leninistler, burjuva önderliğe karşı mücadeleyi özeleştiri noktasında yoğunlaştırdılar. Büyük zararları pratikte görülen geçmiş çizginin etraflı ve samimi bir özeleştiri ile terkedilmesini istediler. İçine girdiğimiz yeni dönemde aynı sağcı çizginin izlenmeyeceğinin tek garantisi böyle bir özeleştiri olabilirdi. 

Burjuva önderlik sürekli olarak, özeleştiri yapılacağı ve buna hazırlanıldığı vaadiyle kadroları oyaladı. Fakat yapılan sözlü tartışmalarda özeleştiri yapmaya asla niyetleri olmadığı ortaya çıktı. Geçmişin bütün pisliklerine kıskançlıkla sarılıyorlardı. Mesela bir tartışmada A.Z, Sosyalist Kurultayı hararetle savunarak şöyle dedi: “Eğer siz sabote etmeseydiniz, Sosyalist Kurultay başarıya ulaşır ve son derece de faydalı olurdu.” Bunu söylediği günlerde TİP dahi kapatılmıştı veya kapatılmak üzereydi; faal elemanları hapishanelere doldurulmuştu. 

Burjuva önderlik, sıkıyönetimden yenilen darbenin bütün sorumluluğunu da Marksist-Leninist kadrolara yüklemeye kalkıştı. Ayrıca bunlar, yeni çıkan yayınlarda eski ideolojik ve politik çizgiyi yeni şartlara uydurarak devam ettiriyorlardı. Pratik faaliyet yine eskisi gibi sağcı ve teslimiyetçi bir rota izliyordu; şu farkla ki, nispeten illegaldi ve ağırlık şehirlerde kalmakla birlikte faaliyet nispeten köylere kaydırılmıştı. Yani PDA revizyonizmi, kendini yeni şartlara uydurarak Şafak revizyonizmi haline dönüşmüştü. 

Yapılan sözlü ve yazılı eleştiriler burjuva önderliği çileden çıkarıyordu. Onlar bu eleştirilerden gereken dersleri çıkarmadılar. Eleştirileri düşmanca karşıladılar, bastırma yoluna gittiler, kadrolardan gizlediler (yazılı eleştiriler için bak: “Tasfiyeciler”le ilgili mektup, Başkan Mao’nun Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım, DABK Şubat 1972 Kararı).

Marksist-Leninistlerin hakim olduğu Doğu Anadolu Bölge Komitesi(DABK)’nin Şubat Kararı, burjuva önderliği iyice telaşa düşürdü. Derhal eleştiriyi toplatma kararı aldılar. Alelacele bu eleştiriye cevap teşkil eden bir genelge yayınladılar. 

İkiyüzlülük ve Oportünizm Örneği Bir Genelge

Bu genelge, yeni bir ikiyüzlülük ve oportünizm örneğiydi. Burjuva önderlik, ilke ve istikrar namına bir şey tanımadan çeşitli düşünceler arasında yılan gibi kıvrılıp duruyordu. Söz konusu genelgeyle Marksist-Leninistlerin o güne kadar sürekli olarak savunduğu, fakat kabul ettiremediği birçok şeyi kabul etmiş görünüyorlardı. Üstelik bunları başından beri savunuyormuş gibi yavuz hırsız pozları takınıyorlardı. Marksist-Leninistlere “hizipçilik”, “mevki düşkünlüğü”, “Troçkist’lik” çamurları fırlatıyorlardı.

Bu genelge, ikiyüzlülük ve oportünizm örneğiydi; çünkü o, genelgedeki birçok doğru düşünce satır satır Marksist-Leninistlerin eleştirisinden alınmıştı. Eğer bunları samimi olarak benimsemiş olsalardı, bir kere Marksist-Leninist arkadaşlara saldırmamaları, onların eleştirilerinden memnun olmaları gerekirdi. Çünkü, mesela bu genelgenin inkara yeltendiği hataların bir kısmını içinde taşıyan cuntacı Şubat 1971 Genelgesi, yine bu genelgede kadrolara tavsiye ediliyordu. Diğer yayınlardaki bu genelgeye aykırı düşen bütün fikirler hâlâ doğru diye savunuluyordu. Eğer samimi olsalardı, diğer yayınlardaki pisliklere sarılmamaları, onları özeleştiriyle düzeltmeleri gerekirdi. Ne birincisini, ne de ikincisini yapmadıklarına göre, o genelgeyi çıkarmaktaki amaçları eleştiriyi boğmak, revizyonizmlerini iyice maskelemekti.

Yeni ve daha sinsi bir revizyonist çizgi izlemek zorunda kalmışlardı. Çünkü DABK Kararı’nı okuyan bazı kadrolar bunu hararetle karşılamışlar ve içinde bulundukları çıkmazdan kurtuluş yolu olarak görmüşlerdi. Burjuva önderliğin çömezi bay CX (A.N.) ile onun bölgesindeki kadrolar arasında şiddetli tartışmalar çıkmıştı. Bölgedeki faaliyet bu şahsın bürokratik, kırtasiyeci ve pasif önderliği yüzünden ihtilalci yoksul köylülerden kopmak tehlikesiyle karşı karşıya idi. Bölgedeki kadrolar, bu şahsı ve onun şahsında burjuva önderliğin sağcı çizgisini eleştirdiler. Kendileri de hatalı kararlara katılmış oldukları için özeleştiri yaptılar.

Burjuva önderliği, alelacele yukarıdaki genelgeyi yayınlamaya zorlayan etken işte buydu. Bay A.N’nin bölgesindeki olaylar başka bir bölgede de tekrarlanabilirdi. Onlar, oportünizm ve ikiyüzlülük belgesi olan genelgeyle işte bunu önlemeye çalıştılar.

Baylar! Kıvırtmacada, ikiyüzlülükte, sahtekarlıkta parmak ısırtacak kadar ustasınız! Ama sizin bu ustalığınız proletarya saflarında on para etmez! Siz bu maharetlerinizi gidip burjuva ve toprak ağaları partilerinde gösterirseniz, emin olun onlar sizi hararetle bağırlarına basacaklardır. Kabiliyetlerinizi boşu boşuna harcamayın! Bir an evvel değerinizi takdir edecek olanların yanına koşun! Parlak başarılar, büyük zaferler sizi bekliyor!

Son genelge oportünist inkarcılığının ve ikiyüzlülüğün yanında, öteden beri devam ettirilen bazı yanlışları savunmaya da devam ediyor. Bugün ikide bir gözümüze doğru uzattıkları genelgenin mahiyeti budur.

“Hizipçi” ve “Bölücü” Olan Kimdir?

Hizipçi ve bölücü olanlar, revizyonist çizgide ısrar edenlerdir. Bütün eleştirilere rağmen hatalarını düzeltmeyenler, düzeltmemekte ısrar edenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, samimiyetle özeleştiri yapmak yerine, sadece çok sıkıştıkları zaman, revizyonist özü yeni bir biçimle kamufle edenlerdir. Hizipçi olanlar, kendilerine eleştiri yönelten kadrolardan örgütün imkanlarını esirgeyenler, kendilerine yağcılık ve dalkavukluk yapanlara bütün imkanları sergileyenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, örgüt içinde körü körüne itaati, dalkavukluğu, sırt sıvazlamayı teşvik edenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, kendilerine gelince her şeyi iyi, başkalarına gelince her şeyi kötü gösterenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, örgüt içi eleştiriyi bastırmaya çalışanlardır. Kendilerine yönelen eleştirileri kadrolardan gizleyenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, kendilerini eleştiren kadroları iğrenç bir iftira ve dedikodu kampanyası ile yıpratmaya, diğer kadroların gözünden düşürmeye, tecrit etmeye çalışanlardır. Hizipçi ve bölücü olanlar, eleştiri mekanizmasını işleten kadrolar aleyhine sinsi planlar hazırlayanlardır. Bu gibi kadrolara silahlı komplolar düzenleyenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, hem demokrasi hem de merkeziyetçilik ilkesini çiğneyerek kendilerine en aşırı demokrasiyi, Marksist-Leninistlere de en aşırı merkeziyetçiliği uygulamak isteyenlerdir. Burjuva önderlik, bütün bu özellikleriyle hizipçiliğin ve bölücülüğün en tipik örneklerini vermiştir.

Mesela onlar, Marksist-Leninist arkadaşlardan birinin çalıştığı bir bölgede yakalanmalar olması üzerine “rezalet”, “kepazelik” diye yaygarayı koparırken, kendi çömezlerinin sorumlu olduğu bölgedeki yakalanmalar üzerine, “pek bir şey yoktur, hem, devrim inişli çıkışlıdır” diye çömezlerini kurtarmaya çalışmışlardır.

Mesela onlar, Marksist-Leninistlerin üçbin lira istemesi üzerine, “şehirlerdeki aydınların aidatına bel bağlamayalım” diye yaygara yaparken, kendi çömezlerine, bir seferde otuz beş bin lirayı göndermekte hiç tereddüt etmemişlerdir.

Mesela onlar, Marksist-Leninist kadroları tasfiye için sinsi planlar hazırlamışlar, örgütsel ayrılık kesinleştikten sonra da, bu hizipçi faaliyetlerini “zaten atılacaklardı” diye ağızlarından kaçırmışlardır.

Mesela onlar, 26 Mart 1972 tarihinde “birliği korumak için”(!) tartışmaya çağırdıkları iki arkadaşa, haince bir silahlı komplo düzenleyecek kadar alçalmışlardır.

Onlar, hizipçiliğin ve bölücülüğün sayısız örneklerini vermişlerdir. Bugün masum pozlara bürünerek kendilerinin sonuna kadar iyi niyetli(!) davrandıklarına, bölünmeye engel olmak(!) için ellerinden geleni yaptıklarına, ama bizlerin hizipçilikte ve bölücülükte(!) ısrar ettiğine kadroları inandırmaya çalışıyorlar. Birlik üzerine dramatik nutuklar atıyorlar. Bizlere küfürler yağdırıyorlar. Bütün bunlar, kendilerinin hizipçiliğin ve bölücülüğün en alçakçasını, ikiyüzlülüğün, sahtekarlığın, ihanetin en âlasını yaptıklarını kadroların gözünden saklamak içindir. Bütün bunlar, suçluluğun verdiği telaştandır.

İflah olmaz burjuvaların hakim olduğu partilerde, Marksist-Leninistlerin kendi aralarında birleşerek bunlara karşı mücadele etmeleri hizipçilik değildir. Tarihi bir görevdir. Proletaryaya ve emekçi halka karşı vazgeçilmez bir yükümlülüktür. Hizipçi olanlar, iflah olmaz burjuvalardır. Çünkü bunlar, kendi küçük kliklerinin menfaati adına proletaryanın ve emekçi halkın menfaatlerine sırtlarını çevirmişlerdir. Çünkü bunlar, kendi küçük kliklerinin menfaati adına proletaryanın ve emekçi halkın birliğini baltalamışlardır. Halkın menfaati ile partinin menfaati çeliştiği zaman Marksist-Leninistler, halkın menfaatinden yana çıkarlar. Bu hizipçilik değildir. Partinin menfaati adına, halkın menfaatlerinin karşısında yer almak, işte budur hizipçilik.

Marksist-Leninistler, halkın menfaati ile, partinin menfaatinin aynılaşmasını istiyorlardı. Bu da ancak, burjuva önderliğin partiyi soktuğu teslimiyet ve ihanet yolundan onu ayırmakla mümkündü. Burjuva önderliği eleştiri ve ikna yoluyla düzeltmek imkansız olduğuna göre yapılacak şey, iflah olmazları tecrit etmek, ihanete giden yollarında yalnız başlarına bırakmak, partiyi ve kadroları devrim yolunda birleştirmektir. Kim ki bu çabayı hizipçilik olarak niteler, o kimse, “birlik” adına, halka ihanet yolunda yürümeyi mübah görüyor demektir. Evet, biz birlik istiyoruz, en yüce amacımızdır bu. Ama nasıl bir birlik? Proletaryaya ve emekçi halka ihanet yolunda bir “birlik” mi? Biz böyle bir “birlik”te yokuz. Böyle bir “birlik” ne kadar bölünürse, o kadar iyidir. İhanetin elebaşıları ne kadar tecrit edilirlerse, o kadar iyidir. Böyle bir “birlik”i baltaladığımız için revizyonist klik bizi “bölücülük”le itham ediyorsa, biz böyle bir “bölücülük”ü severek kabulleniriz. Proletaryaya ve halka hizmet yolunda bir birlik mi? Biz böyle bir birliği candan arzuluyoruz. Bu birliği baltalayanların en amansız düşmanlarıyız. Burjuva önderliğe karşı yürüttüğümüz mücadelenin bir sebebi de, onun böyle bir birliği sürekli olarak baltalamasıdır; revizyonizm yolunda, yani halka ihanet yolunda bir “birlik” istemesidir.

Örgütsel ayrılığın kesinleştiği son tartışma toplantısında burjuva önderlik, Marksist-Leninistler’den “hizipçilik yaptıkları” için özeleştiri istedi. Marksist-Leninistler, revizyonizme karşı mücadele ettikleri için özeleştiri yapmazlar. Tersine revizyonizme karşı mücadele etmedikleri veya yeterince mücadele etmedikleri veya revizyonist hatalara düştükleri zaman özeleştiri yaparlar. Burjuva önderliğin özeleştiri isteği bu sebeple reddedildi. Hizipçilik suçlamaları da reddedildi.

Burjuva önderlik, ileride toplanacak kongre sonuçlarına Marksist-Leninistlerin kayıtsız şartsız itaat etmeye söz vermelerini istedi. Proletarya partilerinde böyle bir şeyin tartışması bile yapılamaz. Fakat bizde revizyonizm partinin başına çöreklenmişti. Bu revizyonist burjuva unsurlar, kongre delegelerini de hizipçi bir tutumla tesbit etmişlerdi. Delegelerin, hemen hepsi kendileri ve çömezleriydi. Marksist-Leninistler’den bir veya iki kişi kongreye katılabilecekti. Onlar, bu hizipçi tutumun değiştirilmesini istediler. Kongreye kendi teklif edecekleri isimlerin de katılmasını istediler. Bu şartla kongre sonuçlarına kayıtsız şartsız razı olacaklarını belirttiler. Teklifleri reddedildi. Kongreden Marksist-Leninistler’in beklediği fayda şuydu: Devrimci düşünceyi bütün kadrolara ulaştırmak, duruma göre ya iflah olmaz revizyonist önderliği tasfiye edip devrimci bir önderlik kurmak, ya da saflara kazanılan kadrolarla yeni bir örgütlenmeye gitmek. Çünkü kesin çizgilerle birbirinden ayrılmış iki ayrı ideoloji ve politika aynı teşkilat çatısı altında barış içinde bir arada yaşayamazdı. Ya biri hakim olacaktı, ya diğeri. Sapma içinde olanlar dostça eleştiri ve ikna yoluyla düzeltilemediği takdirde, yani iflah olmaz oportünistler olduklarını davranışlarıyla ispatladıkları takdirde, halka hizmetin bir tek yolu kalır: O da örgüt içi iktidarı iflah olmazlardan almak, bunları örgütten temizlemek. Bu, proletarya ile burjuvazi arasında bir iktidar mücadelesidir. Bu hakkı burjuvaziye tanıyıp proletaryaya tanımayanlar, açık veya gizli halk düşmanlarıdırlar.

Kongre, Marksist-Leninistler için hiçbir fayda sağlamayacaktı. Burjuva önderlik revizyonist çizgisini, daha şimdiden sağladığı çoğunluğa dayanarak, kongre kararı haline getirecekti. Marksist-Leninistler kuru gürültücü çoğunluğun oyları karşısında düşüncelerini ifade etmek imkanını bile bulamayacaklardı. Düşüncelerini ifade etmeleri halinde de bunlar dört duvar arasında boğulup kalacaktı.

Ayrıca Marksist-Leninistler’e örgüt içinde hayat hakkı kalmamıştı. Her türlü eleştiri imkanlarını ellerinden almak, bu eleştirilerin kadrolara ulaşmaması için her çareye başvurmak, onlar aleyhine sinsi tertipler planlamak, demokratik-merkeziyetçiliğin hem demokrasi, hem de merkeziyetçilik ilkelerini çiğnemek, revizyonist önderliğin sanatı haline gelmişti. Parti disiplini denilen şey, artık proletarya düşüncesi üzerinde bir burjuva disiplini idi.

Bu şartlar altında örgüt içinde kalarak mücadeleye devam etmek hem imkansız, hem de faydasızdı. Proletaryaya ve halka hizmetin yolu artık revizyonist klikten örgütsel olarak da ayrılmaktı. Marksist-Leninistler de öyle yaptılar. Burjuva disiplinini reddettiler. Ona karşı cepheden mücadele etmeye karar verdiler.

Bize “bölücü ve hizipçi” diyen burjuva baylar! Siz önce kendinizin iflah olmaz revizyonistler olmadığınızı ispatlayın. Sizin parti disiplini dediğiniz şeyin, proletaryanın ve emekçi halkın menfaatleriyle çelişmediğini ispatlayın! Bunu ispatlayamadığınız müddetçe bölücülük ve hizipçilik isnatlarınız birer kuru iftira olmaktan ileri gidemeyecek, sizler de adi iftiracılar olarak kalacaksınız.

İşte meydan, buyurun!

İbrahim Kaypakkaya - 1972

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MLKP 7'İNCİ KONGRESİ'NDE DERİNLEŞEN AMAÇ VE YOL BİRLİĞİNİ YİTİRME SORUNU

BİRLİK MÜCADELE ZAFER GELENEĞİNİ YENİDEN AYAĞA KALDIRMAK İÇİN...