ESP VE ATILIM’IN SEÇİM POLİTİKASINA DAİR YANITLAMADIĞI SORULAR

 HDP, politikalarını kitleler önünde açıkça tartıştı. ESP ve Atılım ise; hem kendi pratiğini “Artık bunların önemi yok” diye geçiştirdi, hem de bileşen ve ittifaklarına yönelik ‘eleştiri’ dozunu, hukuku sarsacak düzeyde yükseltti. ESP pratiğine dair sorular ise ortada duruyor:

1) Komünistlerin 50 senedir örgütlü olduğu İstanbul’da 3 senelik TİP’in oyu 421 bin. TİP’in aldığı 900 bin oyun ezici çoğu da benzer nitelikteki hedef kitlenizdir. Avrupa'da durum daha çarpıcı. TİP'in Avrupa'da hiçbir çalışması yokken komünistler 50 senedir Avrupa'da örgütlü. Fakat TİP Avrupa'da %3 oy aldı. Bu oyların en çok sizin tabanınızdan gittiği açık. Defalarca size ve sizle benzer politik görüşleri olan kesimlere yakınlığından dolayı oyunu HDP’ye veren halklar şimdi neden size rağmen TİP’e oy verdi? Kitleniz sizden neden uzaklaştı? Nerede yetersiz kaldınız? (Avrupa'da faşizmin doğrudan saldırılarıyla da karşı karşıya değildiniz.)

2) Seçim süreci boyunca fiili meşru mücadelenin önemine vurgu yaptınız. Bu açıdan birleşik mücadeleye, işçilere, ezilenlere nasıl bir katkınız oldu? Ne yaptınız? “Antifaşist komite kurma” çağrınız ve pratiğinizin sonuçlarını da kamuoyuyla paylaşır mısınız?

3) Halkın çıkarları için ayrı aday çıkarma gereğini savundunuz. Peki 30 senelik bir hareketin ve ayrı aday çıkarmalıyız fikrini savunan 8 örgütün aday çıkarma iradesi geliştirmemesinin, bu yönelime bile girmemesinin nedeni nedir? İlk turda -diyelim ki- bu ‘başarılamadı’. Peki ikinci turda faşist Şef'in saldırılarına, ayrı aday çıkarma olanağı da kalmamasına rağmen, oy vermeme tutumunun Erdoğan’ın seçilmesi sonucuna ilişkin rolü ne oldu? 

4) Erdoğan’ın yenilmesi için seçimlerin tarihsel bir fırsat olduğunu kabul etmiyor, zaten seçimle gitmezdi diyorsunuz. Peki boykotun sözünü bile etmekten alıkoyan nedir? 

5) İki adayın farklı olmadığını savundunuz. Fakat bu iki adayın ezilen cins, inanç ve uluslara ilişkin şiarı tutumu farklıydı. Ezilenlerin kazanımlarını kaybetme riskine kayıtsız mısınız? İstanbul Sözleşmesi’ne dönüş, cemevlerine statü, LGBTQ’lara devlet baskısının azalması, işgal saldırılarının geçici de olsa durması, IŞID davalarının ilerlemesi, hasta tutsaklarla ilgili düzenleme vb. olası kazanımları hayati bulmuyor musunuz?

6) HDP’ye anlamlı bir oy katkısı sunamayarak, aldığı kararla ilgili irade kırıcı tartışmalar yürüterek, faşist şefin saldırılarına rağmen ikinci turda da aynı tutumu izleyerek, seçim sürecinin her aşamasında ortak iradeyi zayıflatıp, rakipleşme pratiğinizi nasıl açıklıyorsunuz? Gerekçeniz ve duruşunuz farklı olsa da pratikte Barzani, M. İnce ve S. Ogan’la aynı politik konumda olmayı nasıl görüyorsunuz? (Onlar da farklı gerekçe ve duruşa sahip) Bu, birleşik mücadelede nasıl bir sonuç doğurabilir? Bir yandan bu kadar karşıt bir tutum alıp öte yandan HDP’den vekil çıkarmanızı HDP’liler nasıl karşıladı? Bileşen hukuku ve HDP kitlesiyle olan güven ilişkinizin çıkarcılık ithamıyla zedelenmesini nasıl gidereceksiniz? Bunun karşısında HDP'ye, kitlelere ne kazandırdınız?

7) Komünist önder Dimitrov’un geliştirdiği, faşizmle mücadelede burjuva kliklerle yan yana gelişlerin olabileceği ile ilgili tezlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Rojava’da DAİŞ’e karşı ABD’yle taktik yan yana gelişin meşruluğuna ilişkin düşünceleriniz değişti mi? Teorik görüşlerinize Troçkist sınıfa karşı sınıf politikası daha mı yakın?

8) Gelecekte, size göre daha devrimci iddialarınız nedeniyle halkların birleşik iradesine, devrimin kazanımlarına tutum almayacağınızın garantisi nedir? Zira Lenin’e suikast düzenleyenler kendine “Sosyalist Devrimci” diyor, Lenin’i uzlaşıcılıkla suçluyordu. Lenin’i katleden bu ‘ilkeli’, 'ben bilirim'ci anlayıştı. Daha şimdiden, ortak hareketin en zaruri olduğu faşizmle mücadele döneminde bile böyleyken devrim sürecinde irade kırıcılık yapmama noktasında işçi sınıfı ve ezilenler size neden güvensin?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MLKP 7'İNCİ KONGRESİ'NDE DERİNLEŞEN AMAÇ VE YOL BİRLİĞİNİ YİTİRME SORUNU

BİRLİK MÜCADELE ZAFER GELENEĞİNİ YENİDEN AYAĞA KALDIRMAK İÇİN...

TASFİYECİLİĞE KARŞI MÜCADELEDE İBRAHİM KAYPAKKAYA