BÜROKRATİK ÇÜRÜME VE TASFİYECİLİKLE MÜCADELE ARAYIŞLARI

Gerek ESP-Atılım çevresinde, gerekse diğer devrimci-komünist parti ve gruplar içinde gelişen tasfiyeci klik ve kliklere karşı ciddi bir kadro ve kitle eleştirisi var. Biçimi ve içeriği değişkenlik göstermekle birlikte eleştiriler bürokratik çürüme noktasında ortaklaşıyor. Bu ortak görüş iki nedenle durumu değiştirici bir siyasal - örgütsel etkide bulunamıyor.

İlki, tepki, eleştiri ve düşüncelerin biçim ve içerik olarak ortaklaşamamasıdır. Çürümenin kaynağında ne var? Herkes sorunu farklı bir yerinden kavrıyor. "Hangi politika, yapılanma tarzı ve yaklaşım çürümeye yol açtı?" gibi sorulara birbirinden kopuk, bireysel, yer yer tepkisel yanıt veriliyor. Böyle olunca fikirler arası etkileşim sağlanamıyor. Bireysel, tepkisel, kesimci anlayışlar baskın geliyor. Tasfiyeciliğe karşı fikir, irade ve mücadele zemini olgunlaşamıyor. 

İkinci neden ise bu dağınık zemini tasfiyeci kliğin bizzat örgütlemesidir. Tasfiyeci klik özel bir çabayla kolektifizmin önünü tıkıyor. Kendine yönelen veya yöneleceğini hissettiği her itirazı haksız ve gayrı meşru yöntemlerle bastırma, yıpratma, manipüle etme veya tasfiye etme yolunu seçiyor. Bu uğurda Parti hukukunu geçersiz, işlevsiz kılıyor. 

Yöntem hiç şaşmıyor. Örgütsel karar ve düzenli organ faaliyetinin yerini 'talimat', dolaysız önderlik faaliyetinin yerini ise 'denetçiler' alıyor. Giderek daha sınırlı ve biçimsel bir hal alan örgütler toplantı yapamaz, toplantı yapsa örgütsel karar alamaz hale getiriliyor. Toplantı yapma düzeyini koruyan birkaç örgütte ise örgütsel sorunlara dair tartışmalar gündem dışı ilan ediliyor. Tasfiyeci klik kendini stratejik önder olarak dayatıyor, siyasal ve örgütsel her kritik kararı tek başına belirliyor. Bunun dışında kalan herkese ise uygulayıcı olmayı, karar alma süreçlerine en fazla danışma düzeyinde katılmayı dayatıyor. Her şey "Şu kararımızı nasıl uygulayabilirsiniz?" sorusu ile sınırlandırılıyor. Komünist kadro, taraftar ve sempatizanların bu döngüye karşı geliştirdikleri açık itirazlar ise tasfiyelerle sonuçlanıyor.


Günü 'Kurtaran' Bürokratlar, Pazarda Çok Bağıran Sinikler, 'Godot'u Bekleyen Suskunlar...

Tasfiyeci klik, her sorunu düşmanla, kişilerle açıklamaya çalışıyor. Bunu başaramadığında manipülasyona, yalana başvuruyor. Olmazsa, sorunları zaman aşımına uğratarak ‘atlatmaya’ çalışıyor. Böyle yaparak parti çoğunluğunu ‘yönetmiş’, ‘bozgunculuğun’ önüne geçmiş sanıyor. Ta ki daha sarsıcı bir siyasal-örgütsel tasfiyecilik pratiğine kadar. Siyasal ömrünün sonuna gelen tasfiyeci klik, her gün yeni bir siyasal başarısızlık ve örgütsel suçla gündeme geliyor. Kitle iletişim araçlarının yaygınlığı ve gücü, halı altına gizlenmek istenen suçları aynı anda her yerde gündeme taşıyor. Komünist kitle ve kadroların bürokratik çürüme pratiklerine karşı öfkesi katlanıyor. Küskünlük eğilimi ise zayıflamış durumda. Komünistler tasfiyeciliğe, bürokratik çürümeye rağmen mücadeleye, örgütlere adeta dört elle sarılıyor. Tasfiyeciliğin nedenlerine dair kolektif bilinç ise günden güne gelişiyor.

Devrimciliği kendi sınırları altında kabul edenler açısından bu yaşananlar sorun değil. Hatta arayıp bulamadıkları bir 'imkan!' Çünkü bu kesim parti yaşamına kendi istedikleri ve belirledikleri sınırlar içerisinde katılırken, kendilerinden 'örgütlü komünist' diye söz ettirerek toplumda imtiyaz kazanmayı umuyor. İnsanlar kendini böylelerinden korumaya çalışıyor. Bu kesim ise "pazarda çok bağıranın malı çürük olur" misali herkesten çok bağırmaya, slogan atmaya başlıyor. Oysa bu kesim sokakta göründüğünün aksine, parti yaşamında siniktir. Öz eleştiri sorumluluğu taşımamak için eleştiri sorumluluğu da üstlenmezler. Bu durum tasfiyeci kliğin de işine geliyor. Kendine emir eri ya da yeni bir 'ahbap' buluyor. Birleşik devrim ve komünist hareket bir çekim merkezi olduğu için, bu tür insanlar bulma konusunda da zorluk yaşanmıyor...

Bürokratik çürümeyle uzlaşan diğer bir kesim ise suskunlardır. Bu kesim, tasfiyeciliği yadırgasa da mücadele etmek yerine sessiz kalmayı seçiyor. Tıpkı Godot'u bekler gibi, bürokratik çürümenin kendiliğinden, zaman içinde düzelebileceğini umuyor. Devrimci bir tutum sergilemek yerine sabır telkinlerinde bulunuyor. Ancak, 'Partiye zarar vermeme kaygısı'nı dile getirmede mücadeleci olurken Parti'ye verilen zararları önleme konusunda sessiz kalarak, sessizliğini tasfiyecilikten yana kullanmış oluyor. Bu ve benzeri tutumlar, günah işlemeyip çevresinde yaşananlar karşısında şükrederek cennete gideceğini düşünen sofularınkinden farksızdır. Niyetinden bağımsız olarak bu kesim apolitikleşmiş, komünist yaşamdan kopmuştur. 


Tasfiyeciliğe Karşı Mücadele Arayışları....

Bürokratik çürümeye ve tasfiyeciliğe karşı mücadele edenlerin tablosu ise şöyledir:

Tasfiyeciliğe karşı mücadelede, devrimci komünist fikirlerin yeşerdiği devrim toprakları, özgür alanlar ve zindanlar başı çekiyor. Komünist gerilla ve devrim toprakları her gün yeni atılımlara hazırlanıyor, yol ve yöntemler geliştiriyor, birleşik devrim cephesini büyütüyor. Ne ki kazanılan bu düzey, örgütlü mücadelenin zayıfladığı, karşı devrimci hegemonyanın güçlü olduğu yerlere taşınamıyor. Kitleler, komünist hareketin devrim topraklarında ve özgür alanlarda kazandığı düzeyin bilincine varamıyor. Tasfiyeci fikirlerle zehirlenen bilinç bulanıklığı aşılamıyor. Burada yaşanan en temel sorun kitle iletişim araçlarının sınırlılığıdır. Bunun yanı sıra komünist hareketin en diri ve üretken olan bu kesiminin, komünist hareketin diğer cephelerine katkısı tasfiyeci klik tarafından da sınırlanmaktadır.

Karşı devrimin hegemonyası altında ise tasfiyeciliğe karşı işçi, kadın ve gençlerin öncülüğünde etkili bir mücadele veriliyor. Bu mücadeleyi de bütünü görememekten kaynaklanan kendiliğindenlik ve kesimsel yaklaşımlar sınırlıyor. Yalnızca bulunduğu yeri değiştirme çabası öne çıkıyor. Bulunduğu yerden geliştirilen eleştiriler ise daha devrimci bir kopuşa değil de daha liberal sonuçlara savrulabiliyor. Bu da sonuç vermiyor. Tasfiyeciliğe cephe alan ya da almak zorunda kalanlar da bütünlüklü bir mücadele geliştirememenin sancısını yaşıyor. Örgütlü bir kötülükle büyük ölçüde tek başına yüzleşmek zorunda kalıyor. Bunun sonucunda örgüt sisteminden tecrit ya da tasfiye edilmekle yüz yüze geliyor. İki durumda da ideolojik, siyasal ve örgütsel açıdan ortak ve sistematik bir mücadele düzeyi kazanılmış değildir. Bunun yanı sıra devrimci kültüre, yoldaşlık hukukuna bağlılık da tasfiyecilikle mücadeleyi sınırlıyor. Tasfiyeci klik ise kendini hiçbir şeyle sınırlamıyor. Örgüt ve yoldaşlık hukuku içinde yürütülen mücadele, bu hukukun işlevsiz kılındığı koşullar altında bireysel çabalara dönüşüyor, etkili olamıyor. 

Başka bir kesimi de parti hukuku içinde aşamadığı sorunları ikili sohbetler, 'fikir alışverişleri' vb. 'fiili meşru' yollarla aşmaya çalışanlar oluşturuyor. Bu kesim de tasfiyeci kliğin en doğal fikir alışverişi ve tartışma girişimlerini dahi ‘dedikoduculuk’, ‘şebekecilik’, ‘hizipçilik’ diye nitelendirerek suç ilan ettiğini gözden kaçırıyor. Öte yandan, ikili diyalogların büyük bir çoğunluğu bireysel sorunlara odaklandığı için gerçekten de siyasallaşamama sorunu yaşıyor. Sonuç olarak, bu kesim de tasfiyeciliğe karşı duruşunu siyasallaştırmayarak 'yasa dışılık', 'hizipçilik', 'dedikoduculuk' düzeyini ya da bu yönlü ithamları aşamayarak bireyselleşiyor. Bir süre sonra da ya küsmek ya da uzlaşmak zorunda kalıyor.

Tasfiyeciliğe karşı duruş sahibi olan önemli bir güç de örgütlü mücadelenin dışına düşmüş, düşürülmüştür. Bu kesim de bulunduğu zeminde toplumsal mücadeleye katılmayı sürdürüyor, komünist harekette yaşanan gelişmeleri takip ediyor. Kendiliğinden ya da kasıtlı bir bilinçle komünist hareketin yeni atılımlarına hazırlanıyor.

Tablo genel hatlarıyla böyledir. İşte bu dağınıklık ve birbirinden kopukluk nedeniyle küçük bir azınlık tarafından yeşertilen tasfiyecilik ve bürokratik çürüme devam ediyor, derinleşiyor.


Tasfiyeciliği Aşmak Bir Eşik

Komünist devrimciler açısından üzülüp yakınmaya ne zaman ne de imkan olmamalı. "Ne yapmalı?" sorusuna geçmeden önce bürokratik çürümenin, yani sorunun adını doğru koymak gerekiyor. 

1) Bürokratik çürümenin siyasal, örgütsel ve ideolojik pratiği tasfiyeciliktir. Tasfiyecilik de suçtur! Komünist partilerin tüzüğünde ise "Parti yasaları partiye karşı kullanılamaz." yazar. Yetki kullanımına dayanarak sürekli hatalı siyasal ve örgütsel kararlar vermek, eleştiri ve kolektifizmin önünü tıkamak, mücadeleyi yoldaşlıkla bağdaşmayan, örgüt hukukunda yeri olmayan yol ve yöntemlerle zayıf bir duruma düşürmek, devrimcileri mücadeleden koparak düzenin kollarına atmak suçtur. Tasfiyeciler komünist partinin yasalarını komünistlere karşı kullanıyor. Bunlar niyetinden bağımsız olarak 'düşman pratiği'dir! Kabul edilemez.

2) Tasfiyecilikle melul bir çizgi, klik, anlayış ya da tarzın değişmesinin tek yolu sistematik, kararlı bir ideolojik mücadeledir! Bu gerçeklik her komüniste, komünist ve devrimci olmaktan kaynaklı haklar ve sorumluluklar yükler.

Evet, tasfiyeciliğe, bürokratik çürümeye karşı mücadele ideolojikleştirilmeli ve sistematize edilmeli! Bu gerçek, tasfiyeciliğe bulaşan, tasfiyeciliğin etkisi altında olanlar da dahil olmak üzere, devrimci komünistlik iddiası taşıyan herkesin aşmak zorunda olduğu bir eşik. Tasfiyeciliğe, bürokratik çürümeye yönelik şu ya da bu düzeyde itirazı olan herkes bu realiteyle yüzleşmek ve bir mücadele gücü açığa çıkarmak durumunda. Yeni dönem böyle kazanılabilir. 


Lenin: Hatayı İçtenlikle Kabul Etmek... Ciddi Bir Partinin Özelliği Budur

İdeolojik mücadelenin yöntemine dair, komünist hareketin tarihinde oldukça zengin biçim ve yöntemler mevcuttur. Tek bir yöntem idealize edilmemeli. Bilgi ve iletişim olanaklarının alabildiğine arttığı günümüz  toplumu bu mücadele için sayısız yeni imkan sunmaktadır. 

Tasfiyeciliğin parti içi ve dışı mücadele yöntemleriyle aşıldığı ya da buna girişildiği çok sayıda örnekten bahsedebiliriz. Bunlar arasında en bilineni, Marks ve Lenin'in geliştirdiği mücadelelerdir. Bulundukları örgütlerden tasfiye edilen komünist önderler, yalnızca kapitalizme karşı değil, bu mücadelede başarısızlığı üreten, örgütsel dağılmayı üreten tasfiyeciliğe karşı da etkin ve yaratıcı mücadeleler geliştirdiler. 

Marks, önce burjuvazi yanlısı sol Hegelcilerle, ardından parlamenter oportunizmiyle, son olarak Proudhon ve Bakunin maceracılığıyla sert ideolojik mücadeleler vermiş, tasfiye edilmek istenmiş, buna karşı verdiği mücadele komünist hareketin, teorinin ve devrimlerin önünü açmıştır. 

Yine Lenin'i devrime ulaştıran tüm mücadelesi tasfiyeciliğe karşı verdiği mücadele ile tanımlanabilir. Lenin partiyi şöyle kavrar:

"Bir politik partinin hataları karşısındaki tavrı, bu partinin ciddiyet derecesi, sınıfı ve ezilen yığınlar karşısındaki yükümlülüklerini pratikte nasıl yerine getirdiği konusunda yargıya varmanın en önemli ve en güvenilir yönlerinden biridir. Bir hatayı içtenlikle kabul etmek, onun nedenlerini araştırmak, ona yol açan koşulları çözümlemek ve onu gidermenin yollarını dikkatle incelemek, ciddi bir partinin özellikleri budur, yolu budur."

Lenin, kitleleri bürokratik çürüme karşısında şu sözlerle silahlandırır:

"İşçilerin önderleri melek, ermiş ya da kahraman değildirler; aksine herkes gibi insandırlar; onlar da yanlış yaparlar, parti ise bu yanlışları düzeltir. Öylesi durumlar olmuştur ki, Alman işçi sınıfı Bebel gibi büyük önderlerin bile oportunist yanlışlarını düzeltmek zorunda kalmıştır."


Rosa Lüksemburg: Sosyal Demokrasi İçten İçe Erimenin Üstesinden Gelmeli

Rosa ve Clara yasalcılığa, parlamentarizme, bürokratik entrikalara, seçkin örgütlenmeye ve anavatancılığa boğulan Alman Sosyal Demokrat Partisi'ne karşı büyük bir mücadele geliştirmiştir. Rosa'nın son mektubunda belirttiği şu sözler ilgi çekicidir:

"Uzun zamandır parti içindeki sağa kayan eğilimler beni rahatsız ediyordu. Ta 1906'da parti içi korkaklığa isyan ediyordum. Ah Tanrı aşkına, sosyal demokrasi tarafından mahvedilmediği takdirde, devrim ne büyük ve güçlü! Sosyal demokrasi içten içe erimenin üstesinden gelmeli, hizipçilik belasının vahşi içgüdülerini ve içimizi kemiren oportünist tasfiyecilik kanserini kararlılıkla söküp atmalıdır. İnanıyorum ki, gerçek politik liderlerin, bizimki gibi milyonlarca üyesi olan bir kitle partisinin liderlerinin bu sıfatı hak etmeleri için ilk önkoşul, kitlelerin ruhunda yükselen duygulara kulak verebilmeleridir."

Sovyetler Birliği'nde İşçi Muhalefeti deneyimi özgün bir mücadele deneyimidir. Bolşevik kadrolar, Zinovyev-Kamanev-Stalin'in yönetim tarzını bürokratik çürüme şeklinde kitleler önünde eleştirmiş, Sovyet halklarına ve komünistlere ciddi bir eleştiri gücü kazandırmıştır. 1923'te yayınlanan, ultimatom niteliğindeki 46'lar bildirisi bürokratik çürümeyle ilgili güncelliğini koruyan değerlendirmeler yapıyor. Bknz: 

https://birlikmucadelezafer.blogspot.com/2023/09/sscbde-siniftan-kopma-ve-burokratik.html

İkinci emperyalist paylaşım savaşı'nın ardından gelişen bürokratik çürüme ve tasfiyeciliğe karşı Stalin'in öncülük ettiği şu yaklaşım oldukça öğreticidir.

"...eleştiriye saygı duyulmalı, onu dikkatle dinlemeli ve esas çekirdeğini dikkatle anlamalıyız diye düşünüyorum. Eleştiri %5 ya da %10 oranında doğru olsa bile. Aksi halde, sadakatle bağlı yüzlerce ve binlerce kişinin, eleştiri yapma konusunda henüz yeterli deneyimlere sahip olmayan ama ağızlarından gerçekler çıkan bu kişilerin ağızlarını kapatmış olabiliriz."


Mao: Kitlelere Güvenin, Düzen Yanlısı Olmayın, Karışıklıktan Korkmayın

Çin Devrimi'nde Mao Zedung'un, Çin milliyetçiliği ekseninde gelişen bürokratik çürümeyi de aşmayı hedefleyen Kültür Devrimi deneyimi önemlidir. Mao, kitlelere 'karargahı bombalayın' çağrısı yaparak doğrudan Çin Komünist Partisi'ni hedef göstermiş, 'yüz çiçek açsın bin fikir yarışsın' diyerek de güçlü bir eleştiri gücü kazandırmıştır. Devrim ve parti birliği bu mücadele sayesinde korunurken tasfiyeci Çin milliyetçiliği geriletilmiştir. Mao, genç militanlara ve kadrolara şu öğüdü veriyordu:

"Kitlelere güvenin, kitlelere dayanın, düzen yanlısı olmayın, karışıklıktan korkmayın."


Enver Hoca: Kamuoyu Önünde Eleştiri Haklıysa Kimse Yasaklayamaz

"Kamuoyu Önünde Eleştiri" konusu da oldukça manipüle edilen bir konu. Fakat Enver Hoca bu konuda şöyle diyor:

"Komünistin de partisiz işçinin de düşüncelerini yalnızca temel örgüt ya da yönetim önünde geliştirmeleri gerektiği anlayışı yanlıştır. Çalışmaların düzeltilmesine yarayan bir tartışmayı kimse yasaklayamaz, aksine destekler ve teşvik eder. Temel örgüte ya da yönetime dışarıdan gelen öneri ve düşünceler ne kadar ayrıntılı hazırlanmış ve üzerinde tartışılmış ise o kadar iyidir.

Partiye üye olan ve olmayan işçiler, örgütler ya da resmi yollar dışında tartışma yapıyorsa, kötü bir şey yaptıkları söylenemez. Tersine, yanlış bir emri ya da talimatı, yanlış bir örgütlenme biçimini tartışıyorlarsa, bu iyi bir şeydir. Karşılıklı fikir alışverişinden sonra -ki bu fikir alışverişi her zaman resmi toplantılarda yapılmayabilir.- sorunu duruma göre temel örgüt ya da yönetime sunarlar, dostça tartışırlar ve gerekirse bu konuda karar da alırlar."

Avrupa'da, Küba'da, Amerika'da, İran'da, Arjantin'de olumlu ve olumsuz çok sayıda mücadele deneyimi söz konusudur.

Dikkat edilirse, tasfiyeciliğe karşı mücadelede kullanılan en temel araç, tasfiyeciliğin en geniş kesimlere teşhir edilmesine dayalı olarak kitle iletişim araçlarının etkin bir biçimde kullanılmasıdır. 

Tasfiyecilerin gücü her zaman yetkileri ve bürokrasideki hakimiyetlerinden gelir. Devrimci komünistlerin gücü ise kitlelerdir. Tasfiyeciler yetkilerini ve bürokratik güçlerini kullanarak kitleleri manipüle etmeye, kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmeye çalışır. Devrimci komünistlerin amacı ise kitlelere gerçekleri göstermektir. Bunun temel aracı kitle iletişim araçlarıdır.


Komünistler Kendi Öz Deneyimlerini İncelemeli, Bu Mücadelenin Bilincine Varmalı

Tasfiyeciliğe karşı mücadelede kendi tarihsel deneyimlerimizden sonuçlar çıkarmaya çalışmak, başarılı ve başarısız yöntemleri ayıklamak da bir o kadar etkili ve sonuç alıcıdır. 1971 devrimci kopuşu da, yukarıda anlatılanlara benzer biçimlerde TİP'ten tasfiye edilen Deniz, Mahir ve İbrahim'in tasfiyeciliğe karşı mücadelesinin ardından gelişmiştir. Bunlar incelenmelidir.

Komünist hareketin 50 yıllık mücadele deneyimi, bürokratik kastlaşmanın oluşum ve gelişim süreçleri ile buna karşı mücadele açısından da daha özgün ve daha yoğun bir biçimde irdelenmelidir. Bu mücadele içerisinde önderleşen Kutsiye Bozoklar'ın, Osman Yaşar Yoldaşcan'ın, Fatih Ökütülmüş'ün, Pir Ahmet Solmaz'ın, Süleyman Cihan'ın, Hüseyin Demircioğlu'nun, Ahmet Metin Koyuncu'nun, Orhan Yılmazkaya'nın, Suphi Nejat Ağırnaslı'nın, Cebrail Günebakan'ın, Berçem Rênas'ın, Baran Serhat'ın, Ulaş Bayraktaroğlu'nun, Aynur Ada'nın, Ceren Güneş'in, Ahmet Şoreş'in yaşam ve mücadelelerinden öğrenecek çok şey var. 

Son yıllarda geliştirilen, erkek egemenliğini korumaya yönelik tasfiyeci anlayışlara karşı komünist kadınların geliştirdiği, 8 Martların kazanılmasından Kadın Devrimi çizgisi ve komünist kadın örgütüne uzanan mücadele, sosyal şoven ve oportunist anlayışlara karşı Rojava Devrimi'ni sahiplenme mücadeleleri de tasfiyeciliğe karşı mücadelede incelenmeye değer deneyimlerdir.

Daha özgün bir örnek olarak PKK'nin tarihi tasfiyeciliğe karşı mücadelede sayısız örnek ve başarı kazanmıştır. Bunlar da incelenmelidir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MLKP 7'İNCİ KONGRESİ'NDE DERİNLEŞEN AMAÇ VE YOL BİRLİĞİNİ YİTİRME SORUNU

BİRLİK MÜCADELE ZAFER GELENEĞİNİ YENİDEN AYAĞA KALDIRMAK İÇİN...

TASFİYECİLİĞE KARŞI MÜCADELEDE İBRAHİM KAYPAKKAYA